2 Şubat 2023 Perşembe

Galatasaray - Ümraniyespor maçı hakkında her şey

                              "YÜZÜN GÜLÜNCE GÜNEŞ DOĞAR YA"


Sonuncu deyip geçme

Maç başladı ve Galatasaray taraftarının da korkunç desteğiyle lig sonuncusunun üzerine çöktü ve rakip kaleyi ablukaya aldı. Ancak 7. dakikada kendi sahasında kaptığı top sonrası tek paslarla çok çabuk çıkan Ümraniyespor Onur Ayık'ı Muslera ile karşı karşıya bıraktı ama pozisyon 1 numaranın hünerli ellerinde eridi. Ardından Galatasaray 6-7 kişiyle rakip ceza alanına girdiği sekanslara devam ederken 11. dakikada Geraldo'nun sağ kanatta sürüklediği topta Umut Nayır golü attı. Pozisyonu tekrar izleyince eski Beşiktaşlı'nın Geraldo ile verkaça girdikten sonra ne kadar güzel bir koşuyla topla buluştuğunu görebilirsiniz. Golden sonra sağ kanatta Geraldo yine Abdülkerim'i çarşıya gönderdi ve gol pozisyonunun aynısını bir kez daha elde etti Ümraniye ancak bu kez Avunu topu Muslera'ya nişanladı. İki pozisyonun ortak özellikleri çizgiye inip 18 yayına pası çıkaranın Geraldo olması, çalımı yiyenin Abdülkerim olması, sol bek Emre Taşdemir'in ortalarda gözükmemesi ve Oliveira'nın şutu atan rakip oyuncuları sadece seyretmesiydi. Haftalarca “Prime Xelçuk” resitallerinden örnekler sunan Portekizli iki maçtır Selçuk İnan'ın ıslıklarla dolu son 3 sezonundan örnekler veriyor.

Rotasyon şart
Aslında burada bir parantez de Okan Buruk'a açmalı. Haftalardır takıma oynattığı organize futbolu övüyorum, ancak önemli bir eksikliğine de dikkat çekmek isterim ki o da rotasyon. Okan Hoca ve ekibi gerek iletişimde, gerek taktiksel yönden çok ilerici bir görüntü çizse de, ilk 11 konusunda bir hayli tutucu. Mecbur kalmadıkça başlangıç onbirini değiştirmediği gibi maç içi değişikliklerde de biraz geç kalabiliyor. Örneğin iyi oynamış olsa da, bugün kart ceza sınırındaki Kerem'i ilk 11'e koymasının pek bir anlamı yoktu bence. Barış Alper veya Yunus pekala idare edebilirlerdi. Ayrıca da Giresun'da yorgunluğu ayan beyan ortada olan Oliveira'nın yerine de Midstjö veya Berkan oynatılabilirdi bugün. Pazar günkü Trabzon sınavı öncesi bu iki as oyuncu biraz dinlenir, oyunun gidişi,ne göre gerekirse 2. yarı sahaya sürülebilirlerdi. Bu şekilde hem geçtiğimiz haftalarda takıma katkı veren Barış, Berkan veya Yunus ödüllendirilir, hem de Midstjö'ye biraz moral vermiş olurdun. Zira Amir'i Beşiktaş'a kaptırdığın durumda, Oliveira'ya bir şey olması durumunda Norveçliye elin mecbur kalacak. Hoca oyuncu değişikliklerinde de bir hayli geç kalıyor. Okan Buruk ve ekibi şu dönemde çabuk müdahalelerden imtina ediyorlar. Günümüzün yüksek tempolu futbolunda 5 değişiklik hakkın ve 25 futbolcun varken kadroyu daha verimli kullanmalılar bence. Galibiyetler kadroya motivasyon verse de, daha çok oyuncuyu bu başarının parçası yapmazsan işler ileride zorlaşabilir. Sezonun geride kalan kısmında Jesus'un Okan Buruk'a göre tek artısı bu bence, bazen rotasyonu biraz abartsa da...

Ezeli rakipler ellerini ovuştururken
Şimdi dönelim ilk yarıya. Aslan geriye düştükten sonra istifini hiç bozmadan ablukaya devam dediyse de, gerideki ikili Nelsson ve Abdülkerim verilen kontratak pozisyonları sonrası biraz gerilediler. Bu da kaptığı toplarla çabuk ve ayağa paslarla çıkmayı şiar edinen Ümraniye'nin daha çok boş alan bulmasını sağladı. 31 yaşındaki Angolalı Geraldo'nun kariyerinde hiçbir takıma 500 bin Euro'dan fazla bonservis ücreti kazandırmamış olması çok tuhaf. 36 yaşındaki Epureanu'nun pozisyon sezgisinin gerileyeceğine daha da ilerlemiş olması da. Zira maç boyu sayısız Galatasaray atağı mıknatıs misali topları kendine çeken Epureanu'nun bedeninde sona erdi. Cim Bom'un kazandığı bir kornerde Nelsson indirdi, Abdülkerim hatalarını telafi edercesine çevik bir kung-fu hamlesiyle topu içeri tepti: 1-1. Bu golden Hiç gününde olmayan Emre'nin kanadından bir gol daha yiyen Galatasaray devreye 2:1 geride girdi. Stattaki müşteriler homurdanarak büfelere doğru giderken, her maç yerini alan taraftar ise takımı tribünlere çağırıp moral veriyordu.

Ancak Cim Bom'un moralden fazlasına ihtiyacı vardı. İlk yarıda özellikle Emre Taşdemir ile Rashica'nın yetersiz performansları, Oliveira'nın aksaması ve takımın genelinde düşük motivasyon dikkat çekiciydi. Tabii iki Uruguaylı Muslera ve Torreira hariç. Bu ikili Cim Bom'u oyunda tutan ikiliydi. Icardi ilk devrede Kerem'in iki şık asistini heder etti. Asistler oldu mu sana bal yapmayan kilit pas? Aç parantez asist istatistiği gollük pas olarak değişmeli bence. Bu haliyle çok da anlamlı değil. Ümraniyespor karşısında ikisi Icardi'ye, ikisi de Yunus'a al da at diye paslar veren Kerem daha ne yapsaydı yani? Pası verdiği oyuncunun becerisine göre asist sayısının değişmesi çok anlamsız. Oyuncu üzerine düşeni yapıyor sonuçta. Ama birçok taraftar bugün Kerem'i vasat bulmuştur muhtemelen. Bir maçta tam 4 gollük pas diyorum arkadaşım! Kapa parantez

Kuş bakışı neler oldu?
Taktiksel olarak bakınca, ilk yarıda Ümraniyespor ortayı çok iyi kapatarak dev rakibini kanatlarda erken orta yapmaya zorladı. Galatasaray'ın bu kadar çok orta yaptığı başka bir maç hatırlamıyorum yakın dönemde. Sorun şu ki, Galatasaray'ın ne beklerde ne de kanatlarda Q7 gibi, Ghezzal gibi, Caner Erkin ya da Albert Riera gibi iyi ortacıları yok. Akan oyunda stoperler gerideyken ve Barış Alper sahada yokken Icardi dışında iyi kafacısı da yok. İlk yarıda tek isabetli ortayı da Kerem yaptı. Icardi 2. yarıda atacağı golün kötü bir provasını yaptı. Bu orta konusuna daha sonra geri döneceğiz tabii. Ancak biraz daha Recep Uçar övelim. Ümraniye kendi yarısahasında kaptığı toplarla Cim Bom'u kendi silahıyla vurdu. En çabuk şekilde topu rakip savunma ve orta saha bloğu arasındaki oyuncularıyla buluşturmayı planladılar. Bunu yaparken bazen Torreira'yla eşleşen Umut Nayır'a kaldırdılar, bazen de seri paslarla topu iki Onurlar ve Geraldo'ya ulaştırdılar. İlk yarı bittiğinde Ümraniye'nin ikisi skoru değiştiren 5 net gol pozisyonu vardı. Galatasaray da set oyunu ve duran toplardan benzer sayıda pozisyon yaratabilmişti.

2. yarıda Emre-Dubois ve Rashica-Yunus değişiklikleri geldi. Ancak teknik ekip şaşırtıcı şekilde orta sahaya müdahale etmedi. Oradaki sorunu daha çok nasihatle çözeriz diye düşünmüş olmalılar. Ve tuhaftır çözdüler de; zira 2. yarı konuk ekip kaleye şut bile atamazken, ev sahibi 59. dakikada yeni giren iki oyuncusunun da topa temas ettiği atakta penaltı kazandı. Topun arkasına geçen Icardi Panenka'ya selam çakarken çok soğukkanlıydı. Yunus demişken, penaltıya sebep olan pozisyonun içinde olan genç oyuncu, özellikle yakın arkadaşı Kerem ile girdiği alışverişlerle tehlikeler yarattı, ancak bir cenabetlik var kendisinde. Yallah cinler, kışkış cinler seansı yapmalı sanki. Harika bir verkaç sonucu attığı şutlar bir türlü kaleyi tutmuyor, olmadık pozisyonlarda top kaybedip rakibi kontratağa çıkartıyor, çok basit bir topu istop edemiyor falan filan... Cin çıkartma işin şakası ama psikolojik destek alması kendisi açısından çok iyi olur(du). Zira yetenek veya oyun zekası olarak pek bir eksiği yok. Yanına Yusuf'u da alıp çift terapisi yapabilirler.



CTRL+ALT+DEL
2. yarıda aynı Jorge Jesus'un son maçta yaptığı gibi tüm tuşlara basan Okan Buruk, maçı iki buçuk santrafor ve çift on numarayla bitirdi. Tabii bunda 77. dakikada durum 2-2 iken rakibin on kişi kalmasının da etkisi az değildi. Torreira son haftalarda bizi alıştırdığı akıl dışı top kapışlarından birini daha yaparken, hem bir potansiyel kontratağa engel oluyor, hem de rakibin çalışkan orta sahası Avounou'yu soyunma odasına yolluyordu. 82. dakikada bugünkü gollerin çoğunda rol oynayan Abdülkerim sol kenarda buluştuğu topu kanat oyuncularına “orta öyle yapılmaz böyle yapılır” dercesine Icardi'nin kafasına nişanlarken, Arjantinli de artık klasikleşen kafa vuruşuyla topu direk dibine yolluyordu. Tabii taraftarlar da kendilerinden geçiyordu.

Aslında Giresunspor maçının 2. yarısının ilk 15 dakikası verilen pozisyonlar böyle bir maç olacağının habercisi gibiydi. Rakipteki Bir dönem Abdullah Avcı'nın yardımcılığını yapmış olan Recep Uçar Galatasaray'ı çok iyi analiz etmiş. Mesafeler açılınca orta sahasının kolay geçileceğini görüp bu mesafeyi açmak için de çözümler bulmuş. Ancak Galatasaray bu sefer de teknik ekibin planıyla değil, kazanma azmi ve oyuncu kalitesiyle sonucu aldı. Ve hemşerisi önünde çok gösterişli bir oyun oynamayan, 3 puanı güç bela alan Cim Bom bu maçta dahi 3,81 gibi yüksek bir gol beklentisine ulaştı. Bu galibiyette takımı oyunda tutan Muslera'nın, yenilgiyi asla kabullenmeyen Abdülkerim ile Torreira'nın, sol kanatta asayişi sağlayan Dubois'nın, günden güne olgunlaşan Kerem'in, denenekten vazgeçmeyen Boey, Mertens ve Yunus'un katkıları az değildi ammaaaaa... O ne kafaydı be Icardi! Şarkıda dediği gibi, yüzün gülünce güneş doğuyor, tillahi!

Öncel Seçkin

1 Şubat 2023 Çarşamba

Sacha Boey hakkında her şey

SACHA BOEY HAKKINDA HER ŞEY

Kim bu çocuk?
26 Temmuz 2021'de indiği İstanbul Havalimanı'nda sadece bir avuç Galatasaraylı taraftarın karşıladığı Sacha Boey, ertesi gün 4 yıllık sözleşmeye imza attığında onu pek kimse tanımıyordu. Tıpkı bir dönem yarım sezonluğuna sarı kırmızılı formayı giyen Franck Ribery gibi. İstanbul'da “Ferraribery” lakabını alan Ribery 6 ay gözlerimizin pasını sildikten sonra, geldiği gibi bedelsiz şekilde Marsilya'ya, oradan da 12 sezon formasını giyeceği Bayern Münih'e gitmiş ve dünyanın en iyi oyuncuları arasına girmişti. Scout ekibi tarafından uzun süredir izlenen Boey'den de beklentiler büyüktü.

Fransa'da top koşturan birçok siyahi futbolcu gibi Paris'in banliyölerinden Montreuil'de doğan ve mahallede futbol oynamayı çok seven Boey 11 yaşındayken futbola başlamak istediğinde annesi “bu çocuğun ne işi olur futbolda? O hiçbir şeyi umursamaz ki” yorumunu yapmış, ancak etraftan gelen ısrarlar üzerine oğlunu semt kulübü Romainville'de “futbola yazdırmıştı”. Boey oradan sonra iki sezon da Red Star FC'de geçirdikten sonra 14 yaşında Rennes altyapısının yolunu tuttu. O zamana kadar savunma yapmayı hiç bilmediğini itiraf eden Boey Rennes'de kabullenmek istemese de sağ beke evriliyordu. O güne dek futbolu çalım, şut ve golden ibaret gören Boey burada aldığı eğitimin ardından 18 yaşında profesyonel kadroya yükseldi. Ancak “kanı kaynayan” Sacha Rennes'in profesyonel takımında geçirdiği iki sezonda sadece 8 lig maçına çıkmış ve hiç 90 dakikayı tamamlayamamıştı. Sağ bekte bolluk yaşayan Rennes oyuncuyu 2021 sezonunda Dijon'a kiralarken, Boey Ligue 1'de sonuncu olarak küme düşen bu takımda 24 maça çıkıyor ve üst düzey rakipler karşısında tecrübe kazanıyordu.

Aboneyiz abone
Yine de transfer dönemi geldiğinde Rennes oyuncuyu elden çıkarmak istiyordu ve Boey'e yalnızca Galatasaray ve İskoç kulübü Celtic talipti. 21 yaşındaki oyuncuya en iyi teklif yapan Cim Bom olunca, Sacha da pılını pırtını toplayıp 1,25 milyon Euro gibi makul bir bonservis fiyatına İstanbul'a geliyordu. 26 Temmuz'da Türkiye'ye inerken 14 bin Instagram abonesi bulunan Boey uyandığında henüz imzayı bile atmadan takipçi sayısının 50 bine yükselmesine çok şaşırmıştı (güncel abone sayısı 540 bin).



Hızlı ve öfkeli
Galatasaray'a imza attıktan sadece 9 gün sonra Avrupa Ligi elemesinde St. Johnstone karşısına ilk 11 çıkan Sacha Boey profesyonel kariyerinin ilk golünü de bu karşılaşmada attı. Genç oyuncu attığı golün yanı sıra, sağ kanada büyük dinamizm getirmişti. Fransız sağ bek devamında ilk onbire yerleşirken, taraftarın büyük beğenisini kazanıyordu. Önde gelen futbol yorumcuları ise oyuncunun enerjik, hızlı ve kuvvetli olduğunda birleşirken, tekniği ve oyun zekasında ise bir takım eksiklikler tespit etmişlerdi. O dönem izlediğim maçlarda biraz savruk bir yapısı vardı doğrusu, fazla doğaçlama oynuyor gibiydi, ama bence Sacha Boey'un gelişmeye açık bir hammadde olduğu da açıktı. 29 Ağustos tarihinde GS formasıyla 6. resmi maçı olan Kasımpaşa maçında adele sakatlığı yaşayan Boey bir ay süren tedavisinin ardından Eylül sonu çıktığı Marsilya maçında aynı yerden tekrar sakatlanınca film koptu, oyuncu da ilk devreyi kapattı. O dönemde Boey'in bir aya yakın aranın ardından çok kısa bir antrenman yüklemesi sonrası zorluk derecesi bu kadar yüksek bir maça ilk onbir çıkması eleştiri konusu olmuştu. Sızan haberlerde Boey'in kendisinden “fedakarlık” isteyen Fatih Terim ve kulübün sağlık ekibine tepkili olduğu söyleniyordu. Çocuk haklıydı. Ortada büyük bir hata vardı.

Eh ruh, orda mısın?
Ocak ayında sakatlığını atlatan Fransız sağ bek sezon başındaki ritmini yakalamakta zorluk çekiyordu. Aylarca ülkesinde tedavi gören Boey dönmüştü dönmesine ama, gerek sahada, gerekse saha dışında moralsiz bir görüntü çiziyordu. Üstelik takımın başına gelen yeni hoca Torrent de kendisini pek tutmuyordu. Sezon sonuna kadar çıktığı maçların yarısını kenardan izleyen Boey'in tadı iyiden iyiye kaçmıştı. Yaz arasına girilirken, Domenech Torrent'in verdiği raporda Boey'in “futbolcu dahi olmadığını” yazdığı iddia edildi. 26 Haziran'da Okan Buruk tarafından yeni sezon hazırlıkları için kampa davet edilen Sacha Boey sudan sebeplerle bu daveti reddetmiş ve kadro dışı bırakılmıştı. Bunun üzerine Instagram hesabından Fatih Terim ile olan bir resmini paylaşan Sacha acaba Okan hocaya gönderme mi yapıyordu? Muhtemelen yapıyordu. Basında genç futbolcunun İstanbul'da mutsuz olduğu ve ülkesine dönmek istediği yazılıyordu. Dedikodular ise daha da farklıydı. Kendisini spiritüalizme verdiği, futbola olan ilgisini kaybettiği, kariyerini sonlandırabileceğine varan haberler dolaşımdaydı. Strasbourg ile anlaşan Boey bonservisini ücretsiz almak isteyince kulüpten ret cevabı aldı. Hiç olmazsa kendisi için ödenen para talep ediliyordu. Bu gerçekleşmeyince Boey da çalışmalarına tek başına devam etti ve adeta denklemden çıktı.

Sonra ne olduysa oldu, spiritüel birtakım enerjiler, ya da gölgelerin gücü falan devreye girdi ve sağ bekteki iki oyuncu Omar ile Dubois peş peşe sakatlık yaşadılar. Bu gelişme üzerine iki hazırlık kampında da yer almayan Boey'in Okan Buruk'tan özür dilediği haberleri yayıldı ve o da ne? Boey sessiz sedasız Florya'da idmanlarda boy göstermeye başladı. Taraftar ”yahu n'oluyoruz, bu adam gitmiyor muydu” derken takımla beraber sadece 4 idmana çıktıktan sonra ligin açılış maçında ilk 11 çıkan Sacha Boey garip bir şekilde takımın en fit futbolcusu olarak göze çarpıyordu. Hatta konu Okan Buruk'un yaptırdığı antrenmanların kalitesine bile geliyordu. İlk 4 haftada kalesinde sadece 1 gol gören Galatasaray defansındaki yerini sağlamlaştıran Sacha Boey ilerleyen haftalarda performansını daha da artırdı. İkili mücadelelerde bir önceki sezona göre çok daha etkili olan 22 yaşındaki Kamerun asıllı oyuncunun özellikle oyun zekasında büyük ilerleme var.



Nereden nereye
Sezon başında 1,5 milyon Euro civarı yapılacak bir teklifte yol verilecek olan Boey, vatandaşı Dubois'i yedek kulübesine ve yaşadığı akıl almaz sakatlık sonrası futbola dönen Omar’ı da ülkesine göndererek, takımın en gözde oyuncularından biri haline geldi. Hücum futbolu oynayan takımda Boey şu ana dek 19 maçta 2 asist ile skor katkısı vermiş gibi görünse de, aslında takımın oyunun katkısı bunun çok üzerinde. Bu sezon birçok net gollük şutu kaleciler tarafından kurtarılan, direkte patlayan veya az farkla dışarı çıkan genç sağ bek Okan Buruk'un oyunu için kilit bir rol oynuyor. Birçok gol pozisyonunun hemen öncesinde geride geçit vermeyen, baskıyla topu kapan ya da sağ kanattan gelişen ataklarda organizasyonun içindeki isimdi Boey. Doğal fiziksel avantajlarını pres oyununda çok etkili kullanan genç topçu, Dünya Kupası arası öncesi Avrupa'nın ilk 10 liginde maç başına en çok ikili mücadele kazanan bek oyuncusuydu. Güncel veri ne yazık ki elimde yok. Ancak bu sezonki Boey sadece fizikselliğiyle ön plana çıkan bir oyuncu değil. Eskisine göre savunmada çok daha iyi yer tutan Boey, hücumda da kendi kafasına göre driplingler yapmak yerine ikili ve üçlü pas alışverişlerine katılıyor. Çizgiye indiğinde ise rastgele ortalar yapmak yerine kafasını kaldırarak verdiği paslarla etkili oluyor. Maç başı attığı kilit pas 1'in üzerinde ve bu bir bek için çok iyi bir rakam. Tüm bunların üstüne annesini tekzip edercesine oyun konsantrasyonunu ve taktik disiplinini de üst düzeye çeken ve takımda en güvenilir isimlerden biri haline gelen Boey için konuşulan bonservis rakamlarının da 15 - 20 milyon Euro bandına ulaşması sürpriz değil.

Diğer yandan sezon başında Terim fotosuyla “diss attığı” Okan Buruk'un oynattığı oyunun da Boey'a çok uyduğunu belirtelim. Terim'in son sezonlarında oynatmak istediği “aşırı sabırlı set oyunu” ile Boey'in bu performansa ulaşması zor olabilirdi. Zira o oyunda Mariano, Dubois gibi dar alanda iş yapan bekler daha başarılı olabiliyorlar. Ancak Boey'in de ileride o özellikleri kazanmaması için hiçbir sebep yok. Zira genç oyuncunun geçtiğimiz aylarda oyunun her alanında gösterdiği gelişme çılgınca. Sonuçta Sporting Lizbon, Crystal Palace, Eintracht Frankfurt, Lyon, Marsilya, hatta Trent'i yedeklemek isteyen Liverpool'un dahi oyuncuya ilgisi olduğu konuşuluyor. Ancak Fransa pasaportlu oyuncuyla 2025 Haziranına kadar sözleşmesi bulunan Cim Bom'un beklentilerini karşılayacak bir teklif henüz gelmedi. Kaldı ki şampiyonluk hedefine yürüyen takımın çok ama çok önemli bir parçası durumunda. Küllerinden doğan Anka kuşu Boey bakalım bu akşamki Ümraniyespor maçında ne gibi güncellemeler izletecek bizlere? Ve Galatasaray'ın değişmez sağ beki acaba bu sezonki ilk, kariyerindeki 2. golünü ne zaman, hangi takıma karşı atacak? (Yorumlara alalım...)

29 Ocak 2023 Pazar

Çok da kolay olmadı

                                KOLAY OLMADI


Maç sonu skor tabelasında 0:4 yazsa da, Aslan o kadar da kolay kazandı diyemeyiz. Maç öncesi kadroyu gördüğümde içim rahatlamıştı. Zira sol stoperde cezalı Abdülkerim yerine Emin'in oynadığı ortamda hemen yanında sol bekte Dubois'nın oynaması olumluydu. Emre Taşdemir bilinmezliği orada handikap yaratabilirdi. Aynı şekilde 3 Türk oyuncu kuralıyla da uyumlu olarak son haftaların formsuz ismi Rashica'nın yerine Barış Alper Yılmaz'ın sağ açığa yerleşmesi de mantıklıydı. Maç Galatasaray'ın kontrolüyle başlarken, Giresunspor çok çekingen bir görüntü çizdi. İlk yarıda Oliveira'nın oyun aklı ve haftalardır rakiplerin üzerine çöken küçük dev Torreira'nın enerjisiyle rakibiyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı Cim Bom. Erken öne geçmesinin önündeki en büyük engel Barış Alper Yılmaz'ın kararları ve kararsızlıklarıydı. Geniş kadroda istikrarlı bir şekilde oynayamadığından genç oyuncunun böyle gerilemeler yaşaması doğal. Birçok umut veren atakta topu ezen, kaptıran Barış takımın ritmini de negatif etkiledi. İlk yarı birçok pozisyon yakalayan Cim Bom Icardi'yle bir penaltıdan yararlanamazken, Mertens'in fırsatçılığı sayesinde duraklama bölümünde öne geçti.

Ekonomik paket

Geçen hafta Galatasaray’ı “anların takımı” olarak adlandırmıştım. Giresunspor deplasmanının ilk yarısını izlediğimde ise aklıma gelense Cim Bom’un son derece ekonomik oynadığı oldu. Bunu hem zamansal, hem de mekansal anlamda kast ediyorum. GS zamansal anlamda ekonomiyi anların takımı tanımıyla uyan şekilde, oyunu belli sürelerde rölantide götürür, çok da etkili olmaz gibi görünürken, bir anda 2 vites birden artırıp seri şekilde atağa geçerek gösteriyor. Mekansal anlamına gelince, topu 11 oyuncu arasında o kadar iyi paylaşıyorlar ki, hiçbir mevki kolay kolay oyundan kopmuyor ve top rakive geçtiğünde de heekes kendi atletik özellikleri ölçüsünde prese katkı veriyor. Yani Okan Buruk hem topu, hem de pres yükünü oyuncular arasında çok iyi bölüştüren bir oyun planı kurmuş durumda.



Ateşle oyun

2. yarının ilk 15-20 dakikasında Giresunspor kendi sağ kanadından dalga dalga gelirken, kenarda teknik ekip, sahada da oyuncular buna bir çare bulamadılar. 5-6 kez çok tehlikeli gelen Giresunsporlu oyuncular kah Muslera'ya, kah son anda kademeye giren Boey'a ve Emin'e, kah da kendi beceriksizliklerine takıldı. TV başında strese giren Galatasaraylıların aksine Okan Buruk bu bölümü şaşılacak şekilde sakin karşıladı.  60. dakikada yine Giresunspor'un hatasıyla başlayan hızlı hücumda Kerem - Icardi - Dubois bağlantısı sonunda Fransız oyuncu harika bir şutla farkı ikiye çıkardı. Bu dakikadan sonra rahatlayan GS 70. dakikada yaptığı 3 değişiklikle oyunun kontrolünü yeniden ele aldı. 2. yarı çok top kaybı yapan Oliveira'nın oyundan çıkmamasına şaşırdım doğrusu. Oraya bir Midstjö hamlesi beklerdim. Ancak Okan Hoca Oliveira'nın pozisyonunu geriye alarak oyuncusunu kalabalıktan çekmeyi tercih etti ve Portekizli son bölümde buradan oyunu dinlendirmeyi başardı. Son bölümde gelen kontratak imkanlarını Rashica ve Yunus ile değerlendiren Galatasaray averajını daha da düzeltti, baskıyı rakiplerinin üzerine saldı.

Emin Bayram maçta 9 pas arası yaparak bu sezonun en yüksek sayısına ulaştı. Ancak yine de bir iki pozisyonda net hatalar yaptı. Pozisyon bilgisi oynayarak gelişecektir. Keşke önümüzdeki sezon geriden topla çıkan bir takıma kiralık verilse de çok daha güçlü geri dönse. Sasha Boey sezon başından beri verdiği güveni günden güne pekiştirmekte. Yine inanılmaz müdaheleler izledik rastalı topçumuzdan. Ancak sadece rakipten kaptığı toplar veya süratle kanattan ilerleyişi değil, oyun zekası da gelişmekte Boey'in. Dubois attığı golün yanı sıra oyunu çok iyi okuyuşuyla da beğeni topladı. Ancak bir bek için fiziği çok zayıf görünüyor. Kerem'i hala beğenmeyenler var, buna şaşırıyorum. Icardi ve Mertens gibi dünya yıldızlarıyla aynı futbol dilini konuşuyor oysa. Örneğin Barış Alper onlarla hiç diyaloğa giremezken Kerem kendini boşa atmayı, ikiye bir yapmayı çok iyi biliyor. Ve bitiriş yeteneği üst düzey. Barış Alper demişken, bir gün Icardi tarafından sahada kovalanabilir. Etrafındaki oyunculardan kolektif oyunu öğrenmek yerine Batuhan Karadeniz kafasıyla devam ederse kendisini bir anda TFF 1. Lig'de bulabilir. Ya da Sasha Boey gibi bulutların üzerinde. Önünde büyük bir fırsat var. Seçim kendisinin. Icardi konusunda ayrıca bir yazı yazacağım boş bir vakitte. Şaşırtmaya devam ediyor.

Gerçekçi bakış

Edit: Bu satırları yazdıktan sonra Okan Hoca'nın basın toplantısını dinledim. Takımı yönetişi kadar demecini de çok beğendim. Jorge Jesus iç sahada 3:0'lık GS hezimeti sonrasında "kırmızı karta kadar iyiydik" derken Okan Hoca'nın deplasmanda alınan 4:0'lık galibiyet sonrasında eksiklere dikkat çekmesine bayıldım. Takım hala gerektiğinde tempoyu düşürüp top çevirerek aktif dinlenme yapamıyor. Bu konuda bir ilerleme var ama Giresunspor'dan 15 dakika baskı yememeli bu kadar klas ayaklara ve beyinlere sahip bir takım. 5 dakika sonra rakibin sağ kanatta yaptığı organizasyona bir çare bulabilmeli ve en azından dengeye getirebilmeli oyunu. Bunu da alternatif oyunculara daha çok süre vererek yapabilir.


18 Ocak 2023 Çarşamba

Melekler ve Levent Abi

                                  MELEKLER VE LEVENT ABİ'NİN YORUMLARI


Meleklerin korumasında

Alanya’da çıktığı zorlu kupa maçında birçok önemli oyuncusunu dinlendiren Galatasaray’da özellikle savunma ve orta saha oyuncuları ilk 15 dakikada birçok bireysel hata yaptı. Daha doğrusu Alanyaspor’un etkili presi ve savunma hattındaki kesif rotasyon GS oyuncularını hatalara zorladı. Turuncu yeşilli Akdeniz ekibi yakaladığı çok elverişli pozisyonları değerlendiremedi. Bunda en önemli etken melekler. Evet, melekler. Kadıköy’ü 20 yıl kadar tüm derbilerde koruyan meleklerin aynıları. Zira Alanya’nın kaçırdığı golleri futbol kavramlarıyla anlatmak pek mümkün değil.

"Göksel varlıkların" desteğini alan Cim Bom duran toptan golü bulduğu 15. dakikadan sonra oyunu dengeledi. Ancak iki takım arasında oluşan bu denge oyunun kaliteli olmasını sağlamadı. Sahada izlediğimiz futbol bir hayli Freestyle, yani gelişine, yani gel gitli bir oyun oldu. Galatasaray peş peşe yüksek konsantrasyonla oynadığı maçlar sonrasında rotasyonun da etkisiyle biraz dağınık bir görüntü çizdi. Geçtiğimiz haftalarda sol bekte oyun zekasıyla göz dolduran Dubois sağ bekte adeta yerini yadırgadı. Orta sahada Midstjö Oliveira'nın yokluğunda pas organizasyonunu sağlayamadı. Yunus da moral motivasyon olarak sezon başına göre çok daha düşük bir durumda gözüktü. Mertens ise fazla oyun kurulumuna katılmadı ancak şahane bir şutla skoru 2:0'a getirdi.


2. yarıya da hareketli giren Alanya 66'da güzel bir direkt hücumla golü buldu. Okan Buruk son 15 dakikada Abdülkerim'i oyuna alarak üçlü savunmaya dönmekle çok akıllıca bir iş yaptı. Barış Alper ve Icardi'nin oyuna girmeleri kontra fırsatları getirse de maç 2:1 sonuçlandı. Özellikle Barış Alper arada karar hataları yapsa da, fiziği ve kendine güveniyle as oyuncu kimliğine bürünmüş bile. Alanya'nın son bölümde yarattığı tehlikeler de "kupa beyini" kupada tutmaya kararlı meleklerin kanatlarında eridi.

Yayın ve Levent Abi

Maça dair pek fazla ekstra taktiksel analizim yok. ama yayına dair var. Yıllardır Türkiye Kupası yayınlarını yapan Turkuaz Medya kanallarının çekim kalitesi, yönetmenliği, kamera seçimi, spikerleri, vs gününüzde ulaşılan yayıncılık seviyesinin çok altında. Kupa maçlarını dizilerinin ya da bazı siyasi mesajların reklamını yapmak için kullanıyorlarmış gibi geliyor birçoğumuza. Tüm bu ahval ve şeraitin üzerine tüy diken de yorumcu Levent abi. Koyu Galatasaraylı Levent abi bir futbol maçında izleyenlerin göremediği hiçbir ayrıntıyı yakalayamıyor. Kahvede herkesin yapabileceği "bak sağ ayağıyla sol ayağına basıyo", "ama bu topu yakalaması lazımdı", "çok iyi vurdu" gibi yorumlarla maç boyu kulağımızı kanatıyor Levent abi... Görsel yayına nominal katkısı sıfır.

Doğrusu geçmişte kahvelerde çok maç izlemiş bir insan olarak, çok daha yerinde, ilginç ve taktiksel yorumlar duymuşumdur. Bu performans için Levent abiye gerçekten para mı ödeniyor? Bir dönem her maçı aynı şablonla yorumlayan ve içimize afakanlar bastıran Ömer abi fenomeni vardı. Çok zengin olduğu ve futbol tutkusundan dolayı TRT'den hiç para almadan maç yorumu yaptığı söylenirdi, bilemem ne kadar doğrudur... Ömer abinin en azından "bloklar arası bağlantı" gibi Türk futbol kamuoyunda bir dönem farkındalık yaratan kavramları vardı. Kulüp içinden birçok haber kaynağı olsa da, daima ciddi, hatta gergin yüz ifadesiyle belki bazılarına sempatik gelen, Galatasaray'ın haklarını koruma görevini hakkıyla ifa eden Levent abinin maç yorumu yapmasına gerek var mı gerçekten? Üstelik günümüzde Vole, Asist, Hastalık bu futbol gibi kanallarda futbol yorumculuğunun geldiği nokta belliyken?

Korkma ölmez sendeki...

Maça dair en güzel şeyse bitiş düdüğünden saatler sonra GS takım otobüsünden gelen videoydu. Futbolcular kendilerinden çok daha yaşlı bir tezahürat olan "Korkma ölmez sendeki bu büyük taraftarlar, kupalara layıksın sen şanlı Galatasaray" söylüyorlardı. Bu bloğa ismini veren bu retro tezahürat, Galatasaray'ın 14 yıllık şampiyonluk hasreti döneminde bestelenmişti. O dönem lig şampiyonluğuna hasret olan Cim Bom anca birkaç sezonda bir Türkiye Kupası (o dönemki adıyla Federasyon Kupası) kazanabiliyordu. Taraftar sayısı olarak henüz Fenerbahçe'nin ardında yer alan Galatasaray yine de ne camia, ne taraftar olarak erimiyor, hatta stadı Ali Sami Yen günden güne, yıldan yıla daha da çok doluyor, daha coşkulu bir ortama dönüşüyordu. Adeta zikir temposunda söylenen bu tezahüratın mesajı da bence ne güzel, ne naifti: Alamasan da, lig şampiyonluğu kupasına da layıksın, korkma, taraftarın ölmez, bugün değilse de bir gün gelecek o kupa(lar)... Geldiler de.

14 Ocak 2023 Cumartesi

Galatasaray - Hatayspor ve ötesi

                            ANLARIN TAKIMI GALATASARAY

Mehmet Demirkol'un sık sık kullandığı bir tabir vardır: “Anların oyuncusu”. Mesela Podolski böyledir. Eskilerden Kubilay Türkyılmaz böyledir. Fenerbahçe efsanesi Alex de böyledir. Hagi anlarda yaptığı inanılmaz işlerin yanı sıra oyunu da yönlendirirken, Alex çok fazla oyun kurulumuna katılmaz, bazen 20 dakika saklanır ve sonra bir anda ortaya çıkar ve tabelayı değiştirirdi. Faal futbolcular arasında Yusuf Yazıcı da bu tip bir oyuncu. Anların oyuncusu biraz kendi kafasına göre takılır. Teknik direktörlerin veya takım arkadaşlarının beklentilerine fazla kulak asmaz. Bildiğini okur. Bu tip oyuncular için net yeteneklerini kullanmanın en iyi yöntemi oyun içinde zaman zaman dinlenmek, kendini unutturmak ve fırsat bulduğunda şut, pas veya driplingle “işi bitirmektir”.


2022/23 model Galatasaray için de “anların takımı” diyebiliriz. Bu sezon Başakşehir gibi zor gol yiyen bir takıma deplasmanda 7 atarken de, Beşiktaş ve Fenerbahçe'yi yenerken de aslında topa sahip olan, klasik anlamda sağlı sollu gelerek oyununu rakibe dikte eden bir takım olmadı Galatasaray. Aslında sezon boyunca da bir iki maç dışında rakibini darmadağın eden bir Cim Bom yoktu sahada. 1996-2000 arası veya 2011-2013 arası Galatasaray ya da 2000li yılların ilk yarısındaki Fenerbahçe gibi rakibin üstüne çökmedi sarı kırmızılılar. Peki ama ne yaptı? Çok hızlı hücumlarla pozisyonlara girdi. Süper Lig'de bu istatistiğin tutulmaya başlandığı 2016 yılından bu yana açık ara en çok xG, yani gol beklentisi üreten takım bu sezonki Galatasaray.



Görünenin ötesinde bir şey var

Peki ama sarı kırmızılılar bunu nasıl yapıyor? Ve izleyici neden ortada bariz bir üstünlük görmüyor? Çünkü Cim Bom çok ama çok hızlı düşünüyor ve uyguluyor. Top rakipteyken bugün Hatayspor önünde de örneğini defalarca gördüğümüz müthiş bir pres organizasyonu izliyoruz. Üstelik Okan Buruk bunu 37'lik Gomis, kariyerinin hiçbir döneminde presçi bir forvet olarak anılmayan Icardi, geçen sezon ayağına top bekleyen Kerem, 35'lik Mertens, üstün klasının yanında biraz çıtkırıldım görünen Oliveira ile başarıyor. Dikkat ederseniz, her rakibe karşı farklı bölgelerde ve farklı yoğunlukta pres yapıyor takım. Ve Fenerbahçe gibi fiziksel üstünlükleri sayesinde değil, birçok kez teknik ekibin çok kafa yorduğu belli olan organizasyon ve tabii bireysel oyun zekaları sayesinde “tereyağından kıl çeker gibi” kapıyorlar topları (bkz. bugün 3. gol öncesi Icardi'nin kaptığı top). Rakibi omuz veya kalça darbesiyle yere yıkarak kapılan toplar azınlıkta. Daha çok pas kanallarını kapatıp rakip sırtını döndüğünde yapılan ikili üçlü sıkıştırmalarla, yani şok presle kapılıyor toplar. Ve kapılan toplar da Oliveira, Mertens, Kerem, Rashica, Boey gibi hızlı düşünen ve uygulayan oyuncuların paslaşmalarıyla en kısa yoldan rakip ceza sahasına aktarılıyor. Ancak bu aktarım genellikle uzun toplarla kontratak şeklinde değil de, üçgenler kurarak çok seri paslaşmalarla, direkt futbol şeklinde gerçekleşiyor. 

Başka türlü bir üstünlük

Okan Buruk'un öğrencileri top kendilerindeyken, yani geriden oyun kurarken de, bir Guardiola veya 2020 model Terim takımı gibi sabırla top dolaştırıp rakibin açığını kollamak yerine, en çabuk şekilde orta alanı aşıp rakibi açık vermeye zorlamaya çalışıyorlar. “Bazı anlarda” tempo o kadar yükseliyor ki, izleyicinin çoğu (özellikle oyunu tabeladan okuyan heyecanlı taraftar kitlesi) akıştaki pas trafiğinin ne kadar lezzetli olduğunu fark edemiyor. Takımlarının saman alevi gibi parlayıp sönen anlarda nasıl bir seviyeye çıktığını idrak edemiyorlar. Hele de gol veya goller gelmemişse. Ancak bunun bir bedeli de var. Düşük pas yüzdesi. Sık sık dikine, anahtar paslar denendiği için top kayıpları da sık yaşanıyor. Son yıllarda en rahat kazanılan Fenerbahçe derbisinde takımın pas yüzdesi sadece %67 idi. 7:0'lık Başakşehir maçında ise yine %75'i aşmadı. Ancak 2. ve 3. bölgelerde yerini bulan her pas pozisyona dönüştü (evet abartıyorum).

Benzer şekilde rakip teknik adamlar da genelde sorunun nerede olduğunu, GS presine karşı nasıl bir strateji değişikliğine gitmek gerektiğini ya da sarı kırmızılı savunmayı zorlayacak yaratıcı çözümleri bulmakta çok ama çok zorlanıyorlar. Çünkü Galatasaray dalga dalga değil ama durup durup fışkıra fışkıra, tazyikle geliyor üzerlerine. Çok çabuk olup bitiyor her şey.

Bu oyunu bazı futbolcuların bireysel kalitelerine bağlayanlar oldu. Ama son bir ayda gördük ki, bugünkü gibi Mertens olmasa da, Oliveira olmasa da, Icardi ya da Rashica ya da Torreira olmasa da aynı oyun anlayışı ufak değişikliklerle devam ediyor. Ve gol beklentisi istatistikleri ve rakip ceza sahasında topla buluşma sayıları tavan yapıyor. Her maç farklı bir isim ya da isimler ön plana çıksa da, takım organizasyonu günden güne oturuyor. Okan Buruk'un en büyük başarısı yaşını başını almış kariyerli oyuncuları böylesi teorik çalışma ve dinamizm isteyen bir oyuna ikna edebilmiş olması. Bu sezonki yabancı transferlerin Torreira dışında hiçbiri kariyerlerini bu tarz bir oyunla yapmış isimler değil. Dahası, eldeki Türk oyuncular da bu oyun anlayışını kolayca uygulayabilecek isimler değildi. Mikro ve makro stratejilerin belirlenmesi ve uygulanması konusunda Okan Buruk'un deneyimli yardımcısı İrfan Saraloğulu'nun verdiği katkıyı da es geçmemeli. Son Dünya Kupası'nda da finalistler Fransa ve Arjantin bu tarz direkt bir oyunu tercih etmişler ve başarılı olmuşlardı. Ancak bu tarz bir futbol bugüne kadar Türkiye'de hiçbir büyük takım tarafından denenmemişti.

Bu akşama dönelim

Bu uzun girizgah sonrası bugünkü maça dönersek, sonuca üzülen birçok eski tarz yorumcu olayı Hatayspor'un savunma zaaflarına bağlayacaktır. Ancak aynı Fenerbahçe'nin başına geldiği gibi, Galatasaray'ın etkili presi, direkt futbol tehditleri ve seri paslaşmaları Hatayspor'un takım boyunu da çok açtı, hücumuyla savunması arasında büyük boşluklar oluştu.

Peki anların takımı neler yaptı? Sadece özetleri izleyince dahi bir fikir edinmek mümkün. 9. dakikada Kerem sezgilerinin yardımıyla doğru koşuyu yapıp çok klas bir vuruşla perdeyi açtı. 18. dakika Muslera rakip kontratakta kritik bir kurtarışla skoru korudu. 36. dakikada tam 6 (yazıyla altı) GS oyuncusunun rakip ceza sahasında topa temas ettiği atakta en son Icardi'nin ezdiği top Hatayspor kontratağına dönüştü. Eksik yakalanan GS defansında son adam Abdülkerim rakip final pası atarken çok doğru bir zamanlamayla dönerek El Kaabi'yi rahatsız etti ve rakibe gol şansı vermedi. 45+4'te Icardi'nin klas pasına koşan Dubois soldan ters ayağıyla kale sahası içinde bomboş durumdaki Mata'ya kesti ve Mata kafayla GS kariyerinin ilk iç saha golünü attı. İlk yarının açık ara en kötüsü Mata bir dakika sonra bu kez Icardi'nin preste kaptığı (kulağa ne kadar garip geliyor!) ve kaleye vurduğu topu tamamlıyor ve berbat performansını 2 golle süslemiş oluyordu. 48. dakikada Muslera Nelsson'dan çok iyi sıyrılan El Kaabi'nin önünden kendine özgün bir hareketle topu “küçücük ellerine” (!) yapıştırıyor ve rakibin ümitlenmesini önlüyordu. İşte size maçın kaderini belirleyen anlar, anlar, anlar...

Baskın basanındır

Ancak sadece bu kadar mı? Sağdan Barış'ın harika ortasına penaltı noktasında Oliveira'nın cılız vuruşu, solda bu akşam Van Aanholt'un tüm GS kariyerinde yaptığından daha fazla isabetli orta yapan Dubois'in kestiği topta Barış'ın dışarı çıkan kafası, Kerem'in ayağına dolaştığı için pozisyona dönüşmeyen ataklar ya da yerine gitmeyen son paslar hep anlık “baskın hücumlar” kurgusunun çeşitlemeleriydi. Üstelik bu sistemin kilit oyuncularından Mertens ve Rashica gibi isimlerin yokluğunda ve Mata'nın "varla yok arasında bir yerde" performansına rağmen son derece rahat bir şekilde bir 3 puanı daha cebine koydu aslan.

Bu Galatasaray rakiplerini azgın bir boksör misali sağlı sollu ortalar veya verkaçlar sonucu gelen bazuka gibi şutlarla “bayıltarak” yenmiyor. Aksine rakibe hep kazanabilecekmiş hissi veriyor Cim Bom. Üzerine gelmeye teşvik ediyor. Topu paylaşıyor. Bazen vites düşürüyor. Ve sonra bir bakmışsın 3-5 pasla rakip kale önünde fırsat yaratmış. Belki de bu hıza ayaklar yetişemediğinden bu kadar çok gol kaçırıyor aslan. Hızlı düşünmeyi otomasyona çevirmek için zaman lazım. Ve zaman derbi sonrası kendine güveni iyice yerine gelen liderin lehine işleyecek. Uyuşuk bir set hücumuna ihtiyaç duymayan Cim Bom'da giderilmesi gereken en önemli eksiklikler ise gol kaçırma yüzdesi ve öne geçildiğinde oyunun temposunu düşürerek top dolaştırma konusundaki yetersizlik. Fenerbahçe maçındaki yüksek konsantrasyon bu eksiğin ortaya çıkmasına engel olurken, ilk yarıdan kopan Hatayspor maçı da bu konuda fikir vermedi. Şampiyonluk yolunda ilerleyen haftalarda Okan Buruk ve yardımcılarının bu iki konunun da üzerine gitmesi gerekecek.

Öncel Seçkin

9 Ocak 2023 Pazartesi

Psikolojik üstünlük

 “ŞİMDİ ONLAR DÜŞÜNSÜN”

Doğru plan, doğru uygulama

Maç önü yazımda Fenerbahçe'yi iç sahada ortaya koydukları boğucu pres ve fizik kalite nedeniyle daha şanslı görüyordum. Ancak eğer Fenerbahçe'nin baskısını kırarsa sezonun şu ana kadarki kısmında ezeli rakibinden 2 deplasman daha fazla oynamasına karşın birçok hücum parametresinde önde olan Galatasaray'ın da maçı alacak potansiyelinin olduğu fikrindeydim, özellikle de Barış Alper'in sağında Rashica ve solunda Kerem ile santrafor rolüyle sahaya çıktığı bir senaryoda. Bu senaryonun riski ileriye uzun vurulabilecek topların bu oyuncular tarafından ileride tutulamayıp seri FB atakları olarak geri dönme tehlikesiydi.

Her iki takımın da top rakipteyken daha tehlikeli olduğunu da vurgulamıştım. Maçın ilk 10-15 dakikası sarı lacivertliler beklediğim gibi “çılgın pres” yaptılar ama ciddi bir gol fırsatı yaratamadılar. Maçın ilk fırsatı 8. dakikada harika bir Fener kontratağı şeklinde gelişti ancak son anda araya giren Sasha Boey takımını geriye düşmekten kurtardı. Ancak daha sonra oyunu dengeleyen Cim Bom ilerideki hareketli üçlüsünü Mertens, Oliveira ve Abdülkerim ile çok iyi besleyerek fırsatlar yaratmaya ve Fenerbahçe'yi tedirgin etmeye başladı. Galatasaray peş peşe iki kez rakip fileleri sarstı ancak biri tartışmalı iki kez ofsayt kararı verildi. Gol ise duran toptan geldi. Sezon başından beri 4 topu direğe nişanlayan ilk yarının en iyilerinden Oliveira bu kez savunmadan seken topa harika bir vole yapıştırdı ve takımını öne geçirdi. 1:0 sonrası periyotta iki takım da ani ataklarla tehlike yarattılarsa da devre arasına tek gollü GS üstünlüğü ile gidildi.

İlk yarı Fenerbahçe daha fazla topla oynasa da, oyunun kontrolü 15. dakikadan sonra Galatasaray'a geçti. Bunda Boey'in 8. dakikada önlediği pozisyon önemli bir etkendi tabii. Ancak daha da önemlisi Okan Buruk'un maç önü planının tıkır tıkır işlemesiydi. İlerideki hareketli üçlü defalarca rakip savunmanın arkasına sarktılar ve Fenerbahçe'nin savunma çizgisini kalesine yaklaştırarak baskı kurmasını engellediler. Oliveira'nın yönetiminde Cim Bom Fener presine karşı topu nadiren gelişine ileri vurdu. Bunu yapmak zorunda kaldığında da Barış Alper Yılmaz rakip stoperler ile harika boğuştu ve böylelikle top duvara çarpmış gibi geri gelmedi. Orta sahada Torreira yerine Berkan tercihi de Fenerbahçe'nin özellikle yan toplardaki fiziksel üstünlüğüne de ket vurdu. Ancak sağdan Rossi ve Arao, soldan da Batshuayi ve Ferdi ile gelen sarı kanarya yine de yakaladığı 2-3 pozisyondan birini değerlendirse beraberliği pekala sağlayabilirdi.

Acaba mı derken

İkinci yarıya çıkarken, Galatasaray'ın bu sezon 2. yarılarda fizik kapasitesinin düşmesi ve Okan Buruk'un özellikle yaptığı ve yapmadığı değişiklikler sebebiyle aldığı eleştirilere ek olarak Jorge Jesus Fenerbahçesinin de 2. yarılardaki efektif oyunu akıllara geliyordu. Ancak bu yarıda da Galatasaray topun değilse de oyunun tamamen hakimiydi. Dörtlü defansa dönen Fenerbahçe Osayi ile yakaladığı net pozisyon dışında dakikalar geçtikçe iyice çaresizliğe gömüldü. Jorge Jesus ne Galatasaray'ın ilerideki dikine oyun tehdidine bir çözüm bulabildi, ne de rakibini istediği gibi baskı altına alabildi. Maç önü planı harika işleyen Okan Buruk ise rakibinin tüm hamlelerine de yerinde cevaplar verdi ve rüştünü dosta düşmana ispat etti. Cim Bom son kısımda önce Icardi'nin Kerem'e klas asisti ve duraklama dakikalarında da Serdar Aziz'in ikramını geri çevirmeyerek attığı harika golle farklı galibiyeti aldı ve adeta “şimdi onlar düşünsün” dedi. Aslan Kadıköy'de bu sezon en az topla oynadığı, en az pas yaptığı ve en az yüzdeyle pas yaptığı maçı oynuyor ama 3:0'lık galibiyetle evine dönüyordu. Zira savunmada ayağa garanti pas oynamaya gayret eden Cim Bom orta saha geçilirken ful riskli ve geçerse pozisyona sokan pasları tercih ediyor ve farkı yaratan da genelde bu oluyor.




Biten bir şey yok ama...

Jesus'un maç sonunda takımı sahada toplayıp moral vermeye çalışması doğruydu. Maç önü de yazdığım gibi, bu maçı hangisi kazanırsa kazansın gidilecek daha çok yol var. Ancak bundan sonra görece rahat bir fikstüre girecek ve rakibinden iç sahada 3 maç daha fazla oynayacak olan Cim Bom için 4 puanlık fark çok önemli. İkili averajda da avantajı ele geçiren Aslan şampiyonluk hedefi için aynı ciddiyetle devam etmeli. Fenerbahçe de sonuç ya da puan farkı nedeniyle enseyi karartmamalı, orası kesin. Ancak sarı lacivertliler adına çok endişe verici bir şey var ve o da 2. yarıdaki çaresizlik. Oyuna akıl katabilecek bir Arda Güler'den, tempo verebilecek Mert Hakan'dan hiç yararlanmayan Fenerbahçe'de orta sahadaki yaratıcılık sorunu çok netti. Oyuna giren İrfan Can bu alanda katkı verir mi derken olmadık bir darbeyle takımını yalnız bıraktı. Bence Jesus'un A planında tıkanıklık var ve yarıştan kopmak istemiyorsa Arda, Lincoln, İrfan Can, Mert Hakan gibi kaliteli oyunculardan daha çok ve daha iyi yararlanmalı. Aksi taktirde “bu sezon kesin şampiyon oluyoruz” derken birkaç haftada yeniden Freddy'nin kabusunu yaşayabilir Kadıköy'ün efendisi. Altay'ın son yarım saatte kendi taraftarınca ıslıklanması ise olur şey değil. 1 numaralı kalecin Altay, takımı ipten aldığı birkaç maç bir çırpıda aklıma geliyor ve bu akşam hatalı bir gol yediğini de düşünmüyorum. Böylesi başarılı bir kaleci “Muslera olmadığı” için yuhlanır mı?

Konsantrasyon

Galatasaray ise bu sezonki en golcü oyuncusu Gomis'e hiç dakika vermeden, Icardi'yi ise 76'da oyuna alarak 3:0'lık galibiyete ulaşırken, gerekli anlarda ortaya çıkan kaleci Muslera'ya ve savunmada yüksek konsantrasyonla oynayan Boey – Nelsson – Abdülkerim'e de çok şey borçlu. Birkaç kontrada topu ayaklarına dolaştıran Kerem yine de farkı ikiye çıkarmayı bildi. Barış Alper Yılmaz soy adaşı Burak Yılmaz'ın ustalık döneminden esintiler sundu ve ileride santrafor mevkisine de evrilebileceğini kanıtladı. Rashica hücumda Dünya Kupası öncesindeki etkinliğinde değil ama savunmaya ve orta sahaya verdiği destek çok üst düzey. Yine de Icardi'nin dönüşüyle Arnavut topçuya kulübe yolu gözükebilir. Zira Barış son haftalardaki performansı ile her iki kanattaki formanın da ciddi adayı ve Kerem'in skor gücüne ihtiyaç var. Bakalım Jesus'a üstünlük sağlayan Okan Hoca cuma günü Aslantepe'deki Hatayspor sınavında kart cezalısı Mertens'in yokluğunda nasıl bir kurguyla sahaya çıkacak. Yeni filizlenen Berkan - Midstjö ve Torreira arasındaki rekabet de takımı yukarı çekebilecek bir etken. Ve tabii sarı kafa Icardi... Oyunda kaldığı kısa sürede antrenman eksiği belli olsa da, klasıyla baş rolü kaptı. Özellikle attığı golde topu yanlış yere sürüyor derken topu filelerde gördük.

Hakem konusunda fazla bir şey yazmak içimden gelmiyor. Ancak ilk yarıda takdir hakları, verdiği ve vermediği kartlar genelde ev sahibi lehineydi. Yine de bu maçı yönetmek için başka bir aday var mıydı sorusuna yoktu diyebilirim. Ülke futbolunun yeni hakemler yetiştirmeye ihtiyacı var. Aksi halde komple yapay zekaya teslim edebiliriz insiyatifi. Zaten bu gidişle 10-15 sene içinde olacağı da o.

8 Ocak 2023 Pazar

Derbi öncesi analiz

                               SAYILARIN DİLİ OLAYIM

Organize işler

Lig lideri Galatasaray kendisini 1 puan geriden takip eden Fenerbahçe'ye misafirliğe gidiyor. Kadıköy'deki buluşma öncesi iki kulübün yöneticileri hakemler ve federasyon üzerinde baskı kurmak için çeşitli yöntemler deniyorlar. Tabii bir maçın daha bariz hakem hatalarıyla sonuçlanmamasını ve sahadaki futboldan Premier League kalitesi olmasa da, heyecanı ve temposu beklemek en doğal hakkımız. Zira kopuk kopuk da olsa ligin en etkili futbol oynayan iki ekibi karşı karşıya geliyorlar. Bu iki takımdan Fenerbahçe ve hocası JJ sezon başından beri büyük övgüler alırken, Galatasaray ve özellikle teknik direktör Okan Buruk ise birçok eleştiriyle muhatap oluyor.

Örneğin Vole'de Serdar Ali Çelikler GS'de kadro kalitesi teknik adamın kalitesinden yüksek iken, FB'de ise takımın kalitesinin Jesus'un seviyesinin altında olduğunu iddia etti. Fikirlerine değer verdiğim birçok başka yorumcunun da Galatasaray'ın takım oyunuyla ve organizasyonla değil, daha çok bireysel performanslar ile yoluna devam ettiği yönünde görüş bildirdiğini gördüm. Bence bu Jesus'un otoriter imajından ve Galatasaray'ın Okan Buruk'un hocalık kariyeri ve karizmasının çok üstünde yıldız oyunculara sahip olmasından ileri geliyor. Ama iki takımın ligin ilk 16 maçlık diliminde bizlere sundukları verilere bakınca, durumun pek de böyle olmadığını görebiliriz.



Fenerbahçe'nin “Portekizli İsası” yıllar sonra hücumcu kimlikli bir takım kurdu ve oyun planı birçok maçta rakiplerini ezmeye yetiyor. Tabii bu da şampiyonluğa hasret Fenerbahçe camiasında ve spor basınında çok kuvvetli bir yankı bulmuş durumda. Ne var ki verilere bakıldığında, ezeli rakibine göre 2 fazla deplasmana çıkmış Galatasaray, buna rağmen Süper Lig kulüpleri arasında akan oyunda en çok xG, yani en gol beklentisini üreten takım. Bariz fiziksel dezavantajına karşın duran toplarda üretilen gol beklentisinde de 1 numara sarı kırmızılı takım. Fenerbahçe bu iki alanda rakibinin hemen arkasında 2. sırada yer alıyor. GS ayrıca ligde en çok anahtar pas kaydeden takım. Üstüne üstlük Süper Lig'de bu sezon en çok anahtar pas atan 10 futbolcudan 4'ü GS forması giyiyor ve bunların arasında Oliveira, Mertens ve Torreira'nın yanı sıra son dönemde gözden düşen Yunus da var! Tüm bu veriler GS adına iyi hoş ama ligin açık ara en golcü takımının Fenerbahçe olduğunu biliyoruz (16 maçta 42 gol). Ligin en çok net gol pozisyonuna giren takımı Galatasaray ise ancak 29 gol atabilmiş. Peki bu fark nereden ileri geliyor?

Paranormal aktiviteler

En basit ve ergen taraftarları en çok etkileyen veriye bakarsak, Fenerbahçe kazandığı 9 penaltının 8'ini gole çevirirken Galatasaray lehine ise 2 kez ceza sahası ihlali tespit edilmiş ve bunlardan biri gole dönüşmüş. Yani arada 7 penaltı gollük bir fark var. Bir diğer konu da direklerin azizliği. Fenerbahçe ilk 16 maçında topu 7 kez direğe nişanlarken, Galatasaray'ın tam 15 şutu direkte patladı. Belki bu direkten dönen topların da etkisiyle, Galatasaray'ın yakaladığı net pozisyonları gole çevirme oranı %7,3'te kalırken, Fenerbahçe ise %13 ile bu alanda Avrupa'nın en etkili takımları arasında. Fenerbahçe forvetleri Valencia ile Batshuayi en golcü sezonlarını yaşıyorlar. Kariyeri boyunca sadece iki kez ligde 10 gol barajını geçebilmiş olan 33 yaşındaki Enner Valencia daha ligin yarısına gelmeden attığı 13 golle kendi rekorunu kırmış durumda. Beşiktaş'ta oynarken kaçırdığı pozisyonlarla taraftara saç baş yolduran Batshuayi de 10 golle aynı yolda ilerliyor. Galatasaray'da da ise skor yükünü 7 gollü Gomis, 5 gollü Kerem ve sadece 6 maça çıkan ve 7 gol katkısı yapan Mauro Icardi çekiyorlar. Sonuç olarak Fenerbahçe'de özellikle iki forvet kariyer sezonlarını geçirirken, Cim Bom'da ise Rashica, Yunus, Mertens, Seferovic gibi gol ayakları kariyer ortalamalarının çok altında oynuyorlar. Bafe Gomis de attığı kritik gollerle takımına puanlar kazandırırken, attığından daha fazla net pozisyonu heba etti. Yani eğer iki taraf arasındaki farkı bireysel beceriyle açıklamak gerekirse, ben şu ana kadar sahada daha çok Fenerbahçe lehine bir bireysel beceri görüyorum. Çelikler'in iddiasının aksine, Galatasaray topu kaptığında çalışılmış geçiş setleriyle daha çok ve daha organize pozisyonlar hazırlarken, Fenerbahçe ise çok daha yüksek yüzdeli şut pası ve şut atmış. 


Galatasaray'ın duran toplarda da ezeli rakibinden daha fazla gol beklentisi yaratması yine duran top konusunda yapılan çalışmaların sonucu. Zira onbirinde Torreira, Mertens, Kerem, zaman zaman Yunus gibi çok kısa oyuncular bulunduran Cim Bom'da stoper ikilisi bile günümüz futbolu için kısa sayılır. Fenerbahçe ise ezeli rakibine karşı sahip olduğu boy üstünlüğünün yanında, daha sert, daha kuvvetli ve atlet bir kadroya sahip. Tabii bunda Jesus'un rotasyonu Türkiye'de daha önce benzeri görülmemiş bir efektiflikte uygulamasının, birçok oyuncuyu hazır tutmasının da rolü büyük. Tabii Fenerbahçe'nin kadro derinliği ve son yıllardaki Türk oyuncu planlamasının başarılı olması da bunda önemli etkenler. Okan Buruk ise organizasyonu oturtmak adına zorunda kalmadıkça değişiklik yapmıyor. Bu da bir kısmı ileri yaşta veya fizik olarak düşüşte olan kilit oyuncuların üzerlerine daha fazla yük binmesine sebep olabilir.

Sonuç olarak GS maçın ilerleyen bölümlerinde hem fiziksel düşüş yaşıyor, hem de farkı açacak gol pozisyonlarından yararlanamıyor. Bu da liderin birçok maçın 2. yarısında uzun süre oyunun kontrolünü elinden kaçırmasına ve son dakikaları ecel terleri dökerek geçirmesine sebep oluyor. Sarı kanaryalar ise aksine sıkıntıya giren birçok karşılaşmada radikal oyuncu değişiklikleri ile sonuç almayı bildi.

Evelemeden gevelemeden

Her iki takım da Dünya Kupası'nda geçer akçe olan direkt oyun anlayışını benimsemiş durumda. Yani rakip atağa geçmeye çalışırken şok karşı preslerle kazanılan topları hızlı hücuma çevirerek gol bulmayı hedefliyor. Galatasaray bunu daha organize pres ve kısa paslaşmalarla yapmaya çalışırken, Fenerbahçe ise hem preste hem de rakip ceza sahasında boğucu fiziksel üstünlüğünü kullanmayı hedefliyor. Bu anlamda Okan Buruk Jesus'a göre daha çağdaş bir futbol oynatırken, Jesus ise daha uzun ve yüksek toplarla sonuca giden 2014 Ersun Yenal Fenerbahçesi veya 2006 Gerets Galatasarayı modellerini anımsatıyor.

Ancak daha çağdaş bir oyun tarzını benimsemek tabelada karşılık bulmadığı sürece çok da anlamlı değil. Galatasaray eğer şampiyon olmak istiyorsa binbir zorlukla yarattığı gol pozisyonlarında daha yüksek yüzdeli skor yapmalı. Fenerbahçe de farklı planlar geliştirmeli. Sarı lacivertliler bu sezon özellikle ilk sıralardaki takımlara karşı oynadığı maçlarda pek üstünlük kuramadı. Jesus bu maçlara genellikle 3'lü savunmayla çıktığından orta sahadan bir oyuncunun eksilmesi üretkenlikte de problem yarattı.



Peki derbi ne olur abi?!?

Uzun vadeyi bırakıp, Kadıköy'deki randevuya geri dönersek, Fenerbahçe daha ağır basan taraf. Okan Buruk belki bazı konulardaki ısrarının meyvesini ilerki aylarda alabilir; ancak Fener deplasmanında işi çok zor. Öncelikle herkesin malumu, 3 Türk oyuncu oynatma zorunluluğu yaz transfer döneminde bu konuyu boşlayan Galatasaray için büyük problem. Kazımcan ve Emre sakatlanınca hem sol bekte, hem de Türk oyuncu kontenjanında eksilen Cim Bom'da yerleri garanti olan Abdülkerim ve Kerem'in yanına 3. Türk oyuncuyu eklemek kolay bir karar olmayacak. Bence bu konuda üç alternatif var. Torreira'nın yanına veya yerine Berkan oynarsa takımın hücum performansı bayağı eksilecek, hücumda Icardi veya Gomis'i sahada tutmak adına Kerem'in ters kanadında Barış Alper veya Yunus oynarsa Rashica 11'in dışında kalacak. Benim için en mantıklısı ise Barış Alper'in santraforda başlaması. Yorgun savaşçı Gomis veya sakatlıktan yeni çıkan Icardi yerine Oliveira ve Mertens'in, hatta geriden Abdülkerim'in atacağı ara paslarına koşu atabilecek üç sprinter forvet bence en mantıklısı. Ancak hedef santraforsuz bu hücum hattı da baskı yendiğinde ileriye vurulacak topların bir duvar gibi geri gelmesine yol açabilir. Gerçekten zor karar. Fenerbahçe taraftarının da desteğiyle fizik üstünlüğünü bir an önce sonuca yansıtmak için sahaya çıkacak. Temaslı oyunda sarı lacivertliler en azından kağıt üstünde rakibine üstünlük sağlayabilir. GS'de Oliveira, Mertens, Kerem gibi isimler eğer çabuk yılarsa Cim Bom'un baskıyı kırması da zorlaşır. 

Öte yandan Fenerbahçe fizik üstünlüğünü kullanarak rakibini telaşa sokmayı ve hataya zorlamayı başaramazsa bu kez Cim Bom'un seri kombinasyonları ev sahibinin başını ağrıtabilir. Zira alan ve zaman bulduğunda ligin en tehlikeli takımı olduğu yukarıdaki verilerle sabit. Yine de Oliveira, Torreira, Icardi gibi kilit isimlerin son maçlarda düzenli forma giyememeleri, Midstjö, Rashica gibi isimlerin de henüz Dünya Kupası öncesi kadar fit görünmemeleri Okan Buruk'un elini zorlayan diğer faktörler. Sonuç olarak daima takımından umutlu bir Galatasaraylı olarak, bu kez ibrenin Fenerbahçe'den yana göründüğünü söylemeliyim. Ancak doğru koşullar bir araya gelirse, sarı kırmızılıların bu maçı rahatlıkla kazanmaya yetecek potansiyeli de var (bkz. Başakşehir deplasmanı).


Bir tek dileğim var...

Eğer bu maçı bir takım kazanırsa, kaybeden tarafın perişan olmak yerine enseyi dik tutması seçmeli. Zira daha çıkılacak çok maç var ve sonuç ne olursa olsun aradaki puan farkı 4'ü geçmeyecek. Derbileri kazanmak kimseyi şampiyon yapmıyor. Bunu çok kez yaşadık. Uzun zaman parçası olduğum Galatasaray tribünleri tarihinde en nefret ettiğim bestelerden biri şöyle der:

"Ne kupa ister bu şen gönlüm ne de şampiyonluklar, iki dileğim var Cim Bom Bom, ikisi de Fener'e koymak"

Derbi galibiyeti her taraftarın sevineceği bir şeydir, bunda sıkıntı yok. Ama bu baştan aşağı aşağılık kompleksine bulanmış tezahürat (ve diğer takım taraftarlarınca yapılan benzerleri) ne Galatasaray'ın, ne de büyük kulüp olma iddiasındaki herhangi bir camianın vizyonuna uyar. Hatta o vizyonun tam aksini işaret eder. O yüzden, siz siz olun, "iki dilediğiniz de" rakibinize "koyup" onlarla alay etmeye değil, altyapıdan çıkacak oyunculara, renklere, armalara, formalara, omuz omuza yükselmeye, takımla bütünleşen tribünlere, ilk hatasında "sahadaki sizi" yuhalamamaya, tam da kupalara, şampiyonluklara, Avrupa'da geçilecek turlara yönelik olsun. Özlenen güzellikte bir derbi olsun. Ve tabii biz kazanalım : ))

Kaynakça:
Hastalık bu futbol Youtube
@Voleapp
@optaCan
@comparisonatorT





Galatasaray - Ümraniyespor maçı hakkında her şey

                               " YÜZÜN GÜLÜNCE GÜNEŞ DOĞAR YA" Sonuncu deyip geçme Maç başladı ve Galatasaray taraftarının da kork...